HIZLI MENU

İşçi Alacakları

İÇİNDEKİLER;

I-Giriş

II-Kıdem Tazminatı

III-İhbar Tazminatı

IV-Kötüniyet Tazminatı

V-Ayrımcılık Tazminatı

VI-Haksız Fesih Tazminatı

VII-İş Güvencesi Hükümlerinden Doğan İşçilik Alacakları

 İŞÇİ ALACAKLARI

I-Giriş

            İş hukuku, işçilerle işveren arasındaki iş ilişkisini ve sonuçlarını düzenleyen kurallar bütünüdür.[1] İş ilişkisi kural olarak özel hukuk ilişkisidir. Ancak sosyal devlet anlayışı gereği zayıf olan işçinin korunması için iş hukukunda emredici birçok düzenlemeye yer verilerek kamu hukuku yönü de vurgulanmıştır.

            İş hukukunun en temel amacı, emeğin sömürülmediği adil bir çalışma düzeni kurmaktır.[2] İş hukukunun doğması ve gelişmesinin temelinde işçinin korunması ilkesi yatar. Bu evrensel ilke ışığında iş hukukunda işçi lehine yorum ilkesi egemendir.

            4857 sayılı İş Kanunu m.2’ ye göre iş sözleşmesine dayanarak, çalışan gerçek kişiye işçi, kendisine ait işyerinde işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren denir. Aynı kanunun m.8’ e göre bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmeye iş akdi denir.Tanıma göre iş sözleşmesinin belirleyici üç unsuru vardır, iş görme, bağımlılık ve karşılığında ücret.

            Taraflar arasında kural olarak şekle bağlı olmadan belirli süreli, belirsiz süreli, kısmi süreli, mevsimlik vs. şeklinde serbestçe kurulan iş akdi herhangi bir nedenle sona erebilir. Burada iş akdinin fesihle sona ermesi halinde işçilerin talep edebileceği alacak kalemleri ele alınacaktır.

            II-Kıdem Tazminatı

            Kıdem tazminatı, iş sözleşmesi 4857 sayılı İş Kanunu m.120’ nin göndermesiyle 1475 sayılı İş Kanunu m.14’ de yer alan koşul ve nedenlerle sona eren işçiye veya onun ölümü halinde mirasçılarına ödenen bir tazminattır.

            Yargıtay’a göre kıdem tazminatı, işverene ait bir veya birkaç işyerinde belirli bir süre çalışmış işçinin, işini kaybetmesi halinde, işinde yıpranması, yeni bir iş edinmede karşılaşacağı güçlükler ve işyerine sağladığı katkı göz önüne alınarak, geçmiş hizmetlerine karşılık, işveren tarafından işçiye kanuni esaslar dahilinde verilen toplu paraya “kıdem tazminatı” denilmektedir.[3]

            Bugün kıdem tazminatı hakkında İş Kanununa tabi işçiler için 4857 sayılı kanun m.120’ nin göndermesiyle 1475 sayılı İş Kanunu m.14, Deniz İş Kanununa tabi işçiler için 854 sayılı kanun m.20, Basın İş Kanununa tabi olan işçiler için 5953 sayılı kanun m.6 uygulanmaktadır.

            Kıdem tazminatının hukuki niteliği öğretide tartışmalıdır. Hakim görüşe göre ise yasadan doğan kendine özgü bir hukuki kurumdur.

            a-Koşulları

            1-En Az 1 Yıllık Kıdem Süresi;

            1475 sayılı İş Kanunu m.14/1[4]’e göre işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır. Bu hükümden hareketle kıdem tazminatı talep edebilmek için işçinin en az 1 yıl çalışmış olması gerekmektedir.

            Ancak uygulamada işçinin kıdem tazminatı almasını engellemek amacıyla bir yılın dolmasına kısa süre kala işverence kötüniyetli olarak işten çıkartılması durumunda öğretide hakim görüşe göre işçi kötüniyet tazminatı yanında kıdem tazminatıda talep edebilir.[5]   

            2-İşçinin Kıdemi

            İşçinin kıdem süresinin başlangıcı, iş akdinin yapıldığı tarih değil, işçinin işyerinde fiilen çalışmaya başladığı tarihtir. İş akdi yapılmış ancak işçi daha sonraki bir tarihte çalışmaya başlamış olabilir. Ancak bu süreçte işçi işverenin emrine hazır ise kıdem süresinin başlangıcı iş akdinin yapıldığı tarihtir.

            Kıdem süresinin sonu iş akdinin sona erdiği tarihtir. Süreli fesihte önellere uyulmuş, önel ücreti peşin verilmiş ya da bu süreye uyulmadan sözleşme usulsüz feshedilmiş bile olsa iş akdi bildirim sürelerinin sonunda sona erer. Dolayısıyla kıdem süresinin sonu da bildirim sürelerinin bittiği tarihtir. İş akdi haklı nedenle derhal feshedilmişse kıdem süresinin sonu, fesih bildiriminin karşı tarafa yapıldığı tarihtir. Ölüm halinde ise kıdemin sonu işçinin öldüğü tarihtir.

            Öğretiye göre kıdem süresinin tespitinde, İK. m.14 fiilen çalışılan iş yılını esas almamış, hizmet akdinin devamı süresi yani takvim yılı esas alınmıştır. Kanuna göre işçinin işe başladığı tarihten itibaren iş akdinin varlığını sürdürdüğü tüm süreler kıdeme dahildir. İş akdinin askıya alındığı sürelerde sözleşme sona ermemekte devam etmektedir.

            Ancak Yargıtay’a göre kıdem süresinin hesabında çalışılan süreler ve kanuna göre çalışılmış sayılan süreler toplamı esas alınır. Yasaya göre çalışılmış sayılan süreler ise İK. m.55’de gösterilen hallerdir. İK. m.55’de yıllık ücretli izin bakımından çalışılmış sayılan haller düzenlenmiştir. Buna göre de ücretsiz izin ya da tutukluluk gibi nedenlerle iş akdinin askıya alındığı durumlar kıdeme dahil değildir. “(…) kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık ücretli izin ve ücret alacaklarına esas sürenin hesaplanmasında, çalışılan ve İş Kanununa göre çalışılmış sayılan sürelerin toplamı esas alınmalıdır. Çalışılmayan veya kanun gereği çalışılmış sayılmayan süreler, örneğin işçinin iş sözleşmesinin askıda olduğu süreler, kıdem süresinden sayılmamalıdır. Bu anlamda çağrı usulü çalışmada çağrılmayan sürelerin kıdem süresinden sayılma olanağı yoktur. Keza ücretsiz izinde geçen süreler dikkate alınmaz.”[6]

Yasada açıkça düzenlendiği için grev ve lokavtta geçen süreler kıdeme dahil değildir. “2822 Sayılı Yasa'nın 42. maddesinin 5. fıkrası uyarınca grev ve lokavtta geçen süreler kıdem süresine eklenemez. Tutukluluk ve hükümlülükte geçen süreler de kıdem tazminatına esas sürede dikkate alınmaz. Zira kanunda bu durumlar çalışılmış sayılan günler içinde yer almamıştır.”[7]

            Mevsimlik Sözleşmeler; Birbirini izleyen mevsimlik sözleşmelerde mevsim sonunda iş akdi sona ermeyip, gelecek mevsime kadar askıda kalır. Bu askı süresinin kıdeme dahil edilip edilmeyeceği tartışmalıdır. Öğretideki bir görüşe göre ve Yargıtay’a göre haklı olarak kıdeme dahil edilmez. Zira tüm yıl çalışanlarla aynı hükümlerin uygulanması hakkaniyete aykırıdır. Ancak diğer bir görüşe göre ise kanunda askı nedenleri arasında bir ayrım yapmadığı için tüm askı sürelerinin kıdemden sayılması gerekir. Adalete aykırı olduğu haklı olarak ileri sürülebilir. Ancak bu durumun giderilmesi için grev ve lokavtta geçirilen sürelerde olduğu gibi bir düzenleme yapılmalıdır.

            Kısmi Süreli Sözleşmeler; Kısmi süreli sözleşme ile çalışan işçilerin kıdemi belirlenirken fiilen çalışılan süreler değil, iş akdinin devamı süresi nazara alınır. Bu durum tam süreli çalışan işçiler için adaletsizlik oluşturmaz. Zira kısmi süreli çalışanların ücreti de bu ölçüde az olacaktır. Yargıtay’da aynı görüştedir.[8] Ayrıca işçi birden fazla işverenin yanında kısmi süreli olarak çalışıyorsa, her işverenden ayrı ayrı kıdem tazminatı alabilir.

            Aynı İşverenin Aynı Veya Değişik İşyerlerinde Sürekli veya Fasılalı Çalışma; İK. m.14/2’ye göre işçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. Maddeden anlaşılacağı üzere kıdemin hesabında işçinin aynı işverenin aynı ya da değişik işyerlerinde sürekli ya da aralıklı olarak çalıştığı toplam süreler birleştirilir.

            Aynı işverenin değişik işyerlerinde geçen çalışma süreleri birleştirilerek kıdem süresi belirlenir. Burada işçinin iş kolunun değişmesi, işyerinin bulunduğu ilin değişmesi vs. gibi etkenler önemli değildir.

            Aralıklı olarak çalışmada işçi daha önceki çalışmalarında kıdemini almadan ayrılmışsa en son çalışmasının bitiminde birleştirilen toplam kıdem üzerinden kıdem tazminatı ödenir. İşçi daha önceki çalışmaları için kıdem tazminatı almışsa öğretideki bir görüş ve Yargıtay’a göre artık önceki ödenen kıdem süreleri dikkate alınmadan ödenmeyen kısım için kıdem tazminatı ödenir. Bunun dayanağını İK. m.14/8’e göre aynı kıdem süresi için birden fazla kıdem tazminatı ödenmez hükmü oluşturur. Yargıtay, "İşçinin önceki çalışmaları sebebiyle kıdem tazminatı ödenmişse, aynı dönem için iki defa kıdem tazminatı ödenemeyeceğinden, tasfiye edilen dönemin kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması mümkün olmaz. Ancak, aynı işverene ait bir ya da değişik iş yerlerinde çalışılan süre için kıdem tazminatı ödenmemişse, bu süre aynı işverende geçen sonraki hizmet süresine eklenerek son ücret üzerinden kıdem tazminatı hesaplanmalıdır. (...)Davacının aralıklı çalışmalarının her birinin iş sözleşmesinin feshi ile sonlanıp sonlanmadığı belirlenmeli ve bu feshe göre işçiye kanuni haklarının ödenip ödenmediği tespit olunmalıdır. Feshe göre işçilik haklarının ödendiği belirlendiğinde, önceki çalışmalarının tasfiye edildiği kabul edilmeli ve tazminat hesabı açısından daha sonraki çalışma süresine eklenmemelidir.”[9]

Süzek, Oğuzman Narmanlıoğlu’nun da yer aldığı diğer görüşe göre aynı işverenin yanında fasılalı geçen çalışmada işçinin toplam çalışma süresi ve son ücreti üzerinden kıdem tazminatının miktarı belirlenir. Bu miktardan önceki ödenen miktar mahsup edilir.

            Yargıtay işveren tarafından iş ilişkisine ara verilmediği, çıktı-girdi işlemi yapılmadığı halde işçiye kıdem tazminatı altında yapılan ödemeleri avans olarak değerlendirmiştir. “Dava konusu işyerinde ara vermeden çalışan davacı işçiye hizmet akti devam ederken muhtelif tarihlerde kıdem tazminatı adı altında ödemeler yapıldığı anlaşılmaktadır. Hizmet aktinin devamı sırasında yapılan bu ödemelerin kıdem tazminatı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. bu tür ödemenin avans olarak kabulü ile tüm hizmet süresi üzerinden hesaplanan kıdem tazminatının yasal faizi ile birlikte mahsubu gerekir.”[10]

            Uygulamada işverenler, aralıksız çalışmaya rağmen daha az kıdem tazminatı ödemek için işçileri çıktı-girdi yapmış gibi göstermektedir. Bu durumda Yargıtay haklı olarak, “Mahkemece işin, işyerinin özellikleri gözetilerek ve fesih tarihleri ile yeniden işe başlama günleri arasında geçen süreler gözönünde tutularak işverenin bu yoldaki davranışının işçiye daha az kıdem tazminatı ödeme amacına yönelik bulunup bulunmadığı incelenerek, bu amaçla yapıldığı sonucuna varıldığı takirde, tüm hizmet süresine göre son ücretten kıdem tazminatı hesaplanıp ödenen kısımlar mahsup edildikten sonra kalana hükmedilmek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. Karar bozulmalıdır.”[11] şeklinde karar vermiştir.

            İşçinin önceki çalışması kıdem tazminatına hak kazandırmayan şekilde sona ermiş, işçi daha sonra tekrar aynı işveren nezdinde çalışmaya başlamışsa önceki çalışması kıdem süresine dahil edilmez. Yargıtay,

            ***“(…) hizmet aktinin kanunsuz greve katılması nedeniyle feshedildiği anlaşılmaktadır. Bu durum haklı fesih nedenidir ve kıdem tazminatını gerektirmez.”[12]

         ***“4857 sayılı İş Kanunu'nun 120. maddesi uyarınca halen yürürlülüğü devam eden mülga 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14/2. maddesi, işçinin aynı işverene bağlı olarak bir ya da değişik iş yerlerinde çalıştığı sürelerin kıdem hesabı yönünden birleştirileceğini hükme bağlamıştır. O halde kıdem tazminatına hak kazanmaya dair bir yıllık sürenin hesabında da işçinin daha önceki fasılalı çalışmaları dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte, her bir fesih şeklinin kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde gerçekleşmesi hizmet birleştirmesi için gerekli bir şarttır."[13]

            Öğretide bu kararlar önceki iş akitlerinin sona eriş nedenlerine yer vermeden çalışma sürelerinin birleşeceğini öngören İK. m.14’ün mutlaklığı karşında eleştirilmiştir. Ayrıca yasa koyucu böyle bir amaç gütmüş olsaydı bunu İK. m.14/5’te kamu kurumlarında çalışma da ayrıca belirttiği gibi burada da belirtirdi.

            İşyerinin Devri; işyerinin devri halinde işçilerin iş akitleri son bulmayıp, kendiliğinden yeni işverenle devam eder. İş akitleri sona ermeyeceği için salt işyerinin devri kıdem tazminatı hakkını doğurmaz. Yargıtay, “İşyerinin devrinin davacıya fesih hakkı tanımadığı, kısmi kıdem tazminatı ödemesinin işyerinin devrini ortadan kaldırmayacağı, davacı devralan yanında çalışmasını devam ettirdiğinden ortada geçerli bir istifa bulunmadığı ve işyerinin devri nedeniyle feshe bağlı hakların istenmesinin mümkün olmaması karşısında, davacının feshe bağlı taleplerinin, ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin alacağı taleplerinin reddi yerine davanın kısmen kabulü hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.”[14]

            İK. m.14/2’ye göre işyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır. 12.07.1975 tarihinden, itibaren işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır.

            Bu hükme göre işçi toplam kıdem süresi ve son ücret üzerinden kıdem tazminatını devralan işverenden talep edebilir. Devralan işveren bu tazminatı ödedikten sonra işçiyi çalıştırdığı süre ve devir esnasındaki ücreti üzerinden devreden işverene rücu eder. Ancak işçi kendi aleyhine olarak, kıdem tazminatını çalıştığı sürelerle sınırlı olarak her işverenden ayrı ayrı talep etmesine bir engel yoktur. Burada işverenlerin sorumluluğu müteselsil sorumluluk değildir.

            Yargıtay, “İşyeri devrinin esasları ve sonuçları 4857 sayılı İş Kanunu'nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Sözü edilen hükümde, işyerinin veya bir bölümünün devrinde devir tarihinde mevcut olan iş sözleşmelerinin bütün hak ve borçlarıyla devralan işverene geçeceği öngörülmüştür. Devir tarihinden önce doğmuş ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlar açısından, devreden işverenle devralan işverenin birlikte sorumlu oldukları aynı Kanun'un üçüncü fıkrasında belirtilmiş, devreden işverenin sorumluluğunun devir tarihinden itibaren iki yıl süreyle sınırlı olduğu hükme bağlanmıştır. Değinilen Kanun'un 120. maddesi hükmüne göre, 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesi halen yürürlükte olduğundan, işyeri devirlerinde kıdem tazminatına hak kazanma ve hesap yöntemi bakımından belirtilen madde hükmü uygulanmalıdır. Anılan maddeye göre, işyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde, işçinin kıdemi işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanmalıdır. Bununla birlikte, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları, işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır. İşyeri devri fesih niteliğinde olmadığından, devir sebebiyle feshe bağlı hakların istenmesi mümkün olmaz. Aynı şekilde işyeri devri kural olarak işçiye haklı fesih imkanı vermez. İşyeri devri halinde kıdem tazminatı bakımından devreden işveren kendi dönemi ve devir tarihindeki son ücreti ile sınırlı olmak üzere sorumludur. 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesinin ikinci fıkrasında, devreden işverenin sorumluluğu bakımından bir süre öngörülmediğinden, 4857 sayılı Kanun'un 6. maddesinde sözü edilen devreden işveren için öngörülen iki yıllık süre sınırlaması, kıdem tazminatı bakımından söz konusu olmaz. O halde kıdem tazminatı işyeri devri öncesi ve sonrasında geçen sürenin tamamı için hesaplanmalı, ancak devreden işveren veya işverenler bakımından kendi dönemleri ve devir tarihindeki ücret ile sınırlı sorumluluk belirlenmelidir. Feshe bağlı diğer haklar olan ihbar tazminatı ve kullanılmayan izin ücretlerinden son işveren sorumlu olup, devreden işverenin bu işçilik alacaklarından herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. İşyerinin devredildiği tarihe kadar doğmuş bulunan ücret, fazla çalışma, hafta tatili çalışması, bayram ve genel tatil ücretlerinden 4857 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca devreden işveren ile devralan işveren müştereken müteselsilen sorumlu olup, devreden açısından bu süre devir tarihinden itibaren iki yıl süreyle sınırlıdır. Devir tarihinden sonraki çalışmalar sebebiyle doğan sözü edilen işçilik alacakları sebebiyle devreden işverenin sorumluluğunun olmadığı açıktır. Bu bakımdan devirden sonraya ait ücret, fazla çalışma, hafta tatili çalışması, bayram ve genel tatil ücreti gibi işçilik alacaklarından devralan işveren tek başına sorumlu olacaktır.[15]

            Kamu Kuruluşlarında Çalışılan Sürelerin Birleştirilmesi; İK. m.14/4. ve 5. fıkralarına göre T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanununa veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir. Yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarında işçinin hizmet akdinin evvelce bu maddeye göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.

            Maddeye göre bazı koşulların varlığı halinde hem işyeri hem işveren değişse bile işçinin çalışma süreleri birleştirebilir. Bu koşullar;

            *Birleştirilen hizmet süreleri kamu kuruluşunda geçmelidir.

            *Son kamu kuruluşundaki iş akdi Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da toptan ödeme almak amacıyla sona erdirilmiş olmalıdır.

            *Son kamu kuruşundaki çalışma işçi olarak geçirilmelidir. Daha önce memur olarak geçirilen süreler de kıdeme dahil edilmelidir. Yargıtay’da aynı görüştedir. Ancak daha önce memur veya sözleşmeli personel olarak görev yapan kişiye bu süreler için emeklilik ikramiyesi ödenmişse artık kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.“Emekli Sandığınca ödeme yapılması halinde ayrıca işverenden aynı dönem için kıdem tazminatı talep edilmesi mümkün değildir.”[16]

            *Önceki kamu kuruluşlarındaki iş akdinin kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyen şekilde sona ermemiş olması gerekir.

            Ayrıca Yargıtay’a göre sürelerin birleştirilmesi için önceki kamu kuruluşlarında geçen her bir çalışma döneminin bir yılı doldurması şart değildir.

            Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre borçlanılan muvazzaf askerlik süresi kıdemden sayılır. “(…) borçlanılmak suretiyle sigortalı hizmet statüsü niteliği kazanan askerlik süresinin kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması gerekecektir.”[17] 

            3-İş Akdi Kanunda Öngörülen Nedenlerle Sona Ermiş Olmalıdır;

            İşçinin kıdem tazminatı talep edebilmesi için iş akdinin 1475 sayılı İş Kanunu m.14’ de gösterilen nedenlerle sona ermiş olması gerekir. Bunun dışında iş akdi sona ermişse işçi kıdem tazminatı talep edemez. Ancak bu emredici bir hüküm olmadığı için taraflar işçi lehine değiştirebilirler.   

i-İşveren Tarafından 25/2 Dışında Fesih

            İşveren tarafından yapılan fesihlerde, bir yıldan fazla kıdemi olan işçiyi kıdem tazminatı hakkından yoksun bırakan tek durum, feshin işçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı davranışları nedeni ile İş Kanunu 25/2 uyarınca haklı nedenle yapılmasıdır. Buna sadece 6356 sayılı kanunun m.70/1 uyarınca yasa dışı grev nedeni ile iş akdi haklı nedenle feshedilen işçiye kıdem tazminatı ödenmemesi hali eklenmelidir.[18] İşveren tarafından yapılabilecek fesihler;

            İş Kanunu m.25/1’e göre işveren iş akdini işçinin sağlık sorunları nedeniyle haklı olarak feshetmişse işçiye kıdem tazminatı ödemek zorundadır. “Somut olayda davacı işçinin geçirmiş olduğu trafik kazası sonucu önel süresini 6 hafta aşacak biçimde rahatsız olması nedeni ile işveren tarafından 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 25/1 bendi dahilinde haklı nedenle iş sözleşmesine son verildiği hususu mahkemenin de kabulündedir. Bu durumda yukarıda belirtilen esaslar doğrultusunda davacı işçinin kıdem tazminatı hakkı doğmaktadır. Mahkemece davacı işçinin kıdem tazminatı belirlenerek hüküm altına alınması gerekirken reddine karar verilmiş olması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.”[19]

            İş Kanunu m.25/3’e göre işveren iş akdini işçiden kaynaklanan zorlayıcı nedenler sebebiyle haklı olarak feshetmişse işçiye kıdem tazminatı ödemek zorundadır.

            İşçinin tutuklanması yada gözaltına alınması durumlarında devamsızlığı bildirim sürelerini geçerse işveren iş akdini İş Kanunu m.25/3 uyarınca haklı nedenle feshedebilir. Ancak bu durumda kıdem tazminatı ödemesi gerekir. “İşyeri ile ilgisi olmayan ve işyeri dışında işlenen suçlardan dolayı tutuklulukta geçen süreye bağlı olarak gerçekleştirilen fesih 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 25/IV. maddesine uygun olup 1475 Sayılı Yasa’nın 1. bendi uyarınca davacı işçi kıdem tazminatına hak kazanır. Mahkemece isteğin kabulü gerekirken yazılı şekilde talebin reddi hatalı olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.”[20]

            İşveren tarafından iş akdi İş Kanunu m.17’ye göre süreli fesihle geçerli fesihle yada geçerli veya haklı bir neden olmadan haksız, geçersiz feshedilirse yine kıdem tazminatı ödenir. Yargıtay, “Somut olayda işçinin 14/07/2011 tarihinde sigara içtiği yer tuvalet olup burada sigara içmenin iş güvenliğini ne şekilde tehlikeye düşürdüğü açıklanmamıştır. İşverenin işin tehlikeye düşürüldüğü yönünde bir iddiası olmadığından davacının tuvalette sigara içmesi eylemi, haklı fesih sebebi oluşturmaz. Bu eylem olsa olsa geçerli fesih sebebi sayılabilir. Bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin kabulü gerekirken reddi hatalıdır.”[21]

            Belirli süreli sözleşmeler sürenin sonunda kendiliğinden sona erer. Bu bir fesih beyanı olmadığı için feshe bağlanan sonuçlarda doğmaz. Dolayısıyla kıdem tazminatı ödenmesi de gerekmez. Ancak İş Kanunu m.11’de yer alan objektif koşullar olmadığı halde zincirleme belirli süreli sözleşme yapılıyorsa bu durumda bir tek belirsiz süreli iş akdi olduğu kabul edildiğinden en son belirli süreli sözleşme sona erdiğinde işveren tarafından yeni bir iş akdi yapılmaması, belirli süreli sözleşmenin kendiliğinden sona ermesi değil, işverence belirsiz süreli sözleşmenin tek taraflı olarak feshi sayılır ve işçi kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanır.[22]

            Ancak belirli süreli sözleşmelerin varlığı yasa gereği yada objektif koşullara dayanıyorsa zincirleme sözleşmeler belirsiz süreli iş akdine dönüşmezler ve son belirli süreli iş sözleşmesi yenilenmezse, sözleşme kendiliğinden sona erer. Feshe bağlanan sonuçlar doğmayacağı için de kıdem tazminatı talep edilemez. Buna karşılık Yargıtay’ın özel okul öğretmenleri konusunda aksi yönde kararları vardır. “(…) davacının 1 er yıllık belirli süreli sözleşmeler ile 2006 yılından bu yana fen ve teknoloji öğretmeni olarak çalışmaya devam ettiği ve her yıl sözleşmesinin yenilendiği, 2011 yılında ise davacının, sözleşmesinin yenilenmesini beklemesine rağmen davalı işveren tarafından herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin sözleşmenin yenilenmemiş olması nedeniyle sona eren sözleşme nedeniyle davacının kıdem tazminatına hak kazandığı kabul edilmelidir.”[23]

            Belirli süreli sözleşmelere, sözleşmeye devam etmek istemeyen taraf için sürenin sona ermesinden önce bildirim şartı getirilebilir. Ancak bu şart sözleşmeyi belirsiz süreli yapmayacağı gibi bu bildirim İş Kanunu m.17 anlamında bir fesih bildirimi de değildir. Bu bildirime rağmen iş akdi sürenin sonunda sona ererse kıdem tazminatının şartları oluşmaz.

            Kamu kesiminde çalışan işçi, işçi statüsünden memur yada sözleşmeli personel statüsüne geçiyorsa işveren konumunda olan idarenin feshi söz konusu olacağı için kıdem tazminatına hak kazanılır. Ancak işçi kendi istifa edip memur statüsüne geçmişse kıdeme hak kazanamayacaktır.“Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamasına göre, işçinin kendi isteği ile memuriyete atanma talebinin varlığının kabulü için, atanma talebindeki yer ve görevin gerçekleşmiş olması gerekir. Açıklandığı üzere, davacının hizmet akdinin feshi tarihinde davalı iş­yerinin %50'den fazla hissesinin özelleştirilmiş ve kendi isteği ve iradesi dı­şında memur olarak atandığının saptanması halinde, bilirkişi marifetiyle dava konusu alacağı belirlenerek bir değerlendirmeye tabi tutulmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir.”[24] 

            ii-İşçi Tarafından 24 Uyarınca Fesih

            İş akdi işçi tarafından feshedilmişse işçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için fesih nedeninin İş Kanunu m.24’de sayılan nedenlerden biri olması ve işçinin haklı nedenle sözleşmeyi feshetmiş olması gerekir. İş Kanunu m.24’e göre iş akdinin devamı işçinin sağlığı için tehlikeli ise, işçi işyerindeahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı davranışlarla karşılaşması ya da işverenden kaynaklanan zorlayıcı nedenlerin ortaya çıkması nedeniyle iş akdini fesheden işçi kıdem tazminatı talep edebilir. Yargıtay,

*“Somut uyuşmazlıkta davacı işçi, sağlık nedeni ile ağır işte çalışamayacağı gerekçesi ile iş sözleşmesini feshetmiş olup 4857 sayılı İş Kanununun 24/1-a maddesine göre, iş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı ve yaşayışı için tehlikeli olursa işçinin haklı fesih hakkı bulunmaktadır. Mahkemece yapılacak iş, davacının hastalığının veya rahatsızlığının başlamasına ve gerekse tekrarlanmasına işyeri ve çalışma koşullarının neden olup olmayacağı, rahatsızlığın işin niteliğinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı, davacının sağlığı veya yaşayışı için tehlike yaratıp yaratmadığı yönlerinde rapor alınmalı, bu rahatsızlığının davacının çalıştığı ve çalışması önerilen işlerde çalışmasına engel olup olmadığı gerekirse işyerinde aralarında sağlıkçılarında bulunduğu ve işten anlayan uzman bilirkişiler marifeti ile işyerinde keşif yapılmalı, bilirkişi mütalaasına başvurulmalı ve sonucuna göre feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı değerlendirilmelidir. Eksik inceleme ile feshin haklı nedene dayandığının kabulüne ve kıdem tazminatının tahsiline karar verilmesi hatalıdır.”[25]

         *“Davacının fesih bildiriminde işverenin kendisine hakaret ettiği bilgisi yer almamakla birlikte, devamında işveren yetkilisinin hakareti olarak cereyan eden usulsüz işlemlerin resmi kuruma bildirilmesi hususunda işçinin zorlandığı, bu sebeple sözleşmeyi feshettiği, işverene tebliği edilmiş olan fesih bildiriminde mevcuttur. Bu durumda iş sözleşmesi, işçi tarafından haklı sebebe dayanılarak feshedilmiş olup, kıdem tazminatı talebinin reddi hatalıdır. Mahkemece kıdem tazminatı isteği kabul edilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.”[26]

            Bunlara ek olarak yasa dışı lokavta maruz kalan işçiler iş sözleşmelerini, 6356 sayılı kanun gereğince haklı nedenle feshederse kıdem tazminatı talep edebilir.

            Bunlar dışında kalan nedenlerle iş akdini fesheden işçi kıdem tazminatı talep edemez. Örneğin iş akdini süreli fesih (halk arasında bilinen şekli istifa) yoluyla fesheden işçi kıdem tazminatına hak kazanamaz. Ancak bunun istisnası İş Kanunu m.14’de yer alan işçinin muvazzaf askerlik hizmetine gitmesi, yaşlılık aylığından yararlanması veya kadın işçinin evlenmesi nedeni ile iş akdine son vermesidir.

            Yargıtay işverenin kıdem tazminatı ödeneceği beyanına güvenerek istifa eden işçiye kıdem tazminatı ödenmesine karar vermiştir. “(…) davalı işverenin beyan ve davranışları, davacı işçide istifa ettiği takdirde kendisine kıdem tazminatının ödeneceği konusunda haklı bir güven oluşturmuştur. Davacı işçi, kendisinde uyandırılan bu haklı güven dolayısıyla işsiz kalmamak amacıyla, davalı işyerinden istifa suretiyle ayrılmak zorunda kalmış; ancak, beklemediği şekilde, iş sözleşmesinin işveren tarafından feshi halinde, on bir yıl çalışmasının karşılığı olarak alacağı kıdem tazminatından mahrum edilmiş; zarara uğratılmıştır.”[27]

Yine aynı yönde Yargıtay, “İşçinin haklı bir sebebe dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. İstifa iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte iş ilişkisi sona erer. İşçinin istifa dilekçesindeki iradesinin fesada uğratılması da sıkça karşılaşılan bir durumdur. İşverence tazminatların derhal ödenmesi ve benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir. İstifa belgesindeki ifadenin genel bir içerik taşıması durumunda, işçinin dava dilekçesinde somut sebepleri belirtmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu halde de istifanın ardındaki gerçek durum araştırılmalıdır.

Somut olayda, mahkeme gerekçesinde, davalı şirket yetkililerinin davacının çalışma şartlarını zorlaştırması, psikolojik baskısı üzerine istifa etmek zorunda kalması sebebiyle davacının iş sözleşmesini feshetmesinin haklı bir fesih sebebi olarak kabulünün gerektiği, bu itibarla, davacının kıdem tazminatına hakkı olduğu, davacının işten kendisinin ayrılmış olması ve bir işveren feshi söz konusu olmaması sebebiyle ihbar tazminatı hakkı bulunmadığı belirtilmiştir. Bu durumda, mahkeme gerekçesi kendi içerisinde çelişkilidir. Gerçekten, davacının davalı işverenin psikolojik baskısı ile istifa etmeye zorlandığı, tanık beyanları ve tüm dosya içeriği ile anlaşılmaktadır. Bu halde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu sebeple, feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, davacının ihbar tazminatı talebinin kabulü gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”[28]

Ayrıca bu hükümler nispi emredici nitelikte olup sözleşmelerle işçi lehine aksi kararlaştırılabilir.

            Muvazzaf Askerlik Nedeni İle Fesih; işçi iş akdini muvazzaf askerlik nedeniyle feshetmişse İş Kanunu m.14/1 uyarınca yine kıdem tazminatına hak kazanır. Ayrıca işçinin muvazzaf askerliği nedeniyle iş akdini işveren feshederse İK.25/2 dışında bir neden olduğu için işçi yine kıdem tazminatına hak kazanır. İş akdinin askerlik nedeniyle bozulduğunun kabulü için fesih tarihi ile askere gitme tarihi arasında makul süre olmalıdır. Yargıtay’a göre 5.5 ay makul iken 14 ay sonrası makul değildir. Bunun için kesin bir süre verilemeyeceği için somut olayın özellikleri, gecikme nedenleri araştırılmalıdır. Yargıtay, “İşçinin muvazzaf askerlik ödevi dışında manevra veya herhangi bir nedenle silâhaltına alınması hali ise 4857 sayılı Kanunun 31 inci maddesinde düzenlenmiş olup, bu durum, 1475 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinde yer almadığından, işçinin kıdem hakkı bulunmamaktadır. İki ay ya da en çok doksan gün süreyle işçinin iş sözleşmesi askıda olduğundan bu süre içinde bir fesihten söz edilemez. Ancak, muvazzaf askerlik ödevi dışında manevra veya bir başka nedenle silâhaltına alınma durumunda, bu süre iki ayı (veya işçinin çalıştığı her yıl için iki gün eklendiğinde en çok doksan günü) geçerse, Kanunun 31 inci maddesi hükmü uyarınca işverence feshedilmiş sayılır. Söz konusu fesih, Yasanın 25/II maddesi uyarınca yapılan bir fesih sayılamayacağından, 1475 sayılı Yasanın 14 üncü maddesi hükmüne göre, bu halde de kıdem tazminatı ödenmelidir. İşçinin muvazzaf askerlik sebebiyle kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için feshin gerçekten askerlik nedenine dayanması gerekir. Ayrıldıktan sonra bir başka işyerinde çalışan işçinin muvazzaf askerlik sebebiyle ayrıldığı düşünülemez. İşçinin muvazzaf askerlik celp döneminden makul bir süre önce ayrılması da mümkün görülmelidir. İşçinin muvazzaf askerlik sebebiyle iş sözleşmesini feshinde ihbar öneli tanınmasına da gerek yoktur.[29]

            Kadın İşçinin Evlenme Nedeniyle Sözleşmeyi Feshetmesi; işyerinde bir yıllık kıdemi olan kadın işçi iş ilişkisi devam ederken evlenir ve evlenme tarihini izleyen bir yıl içinde herhangi bir tarihte iş akdini feshederse kıdem tazminatına hak kazanır.[30] Bu haktan yararlanmak için kadın işçinin ilk evliliğinin olması şart değildir. Kadın işçinin evlendikten sonra boşanması da aldığı kıdem tazminatını olumsuz etkilemez. Ancak Yargıtay “İşyerinde bir kısım kadın işçilerin de aynı şekilde hareket ettikleri, kocalarından boşanarak çok kısa bir süre sonra boşandıkları kocaları ile evlendikleri, onlara da kıdem tazminatı ödendiği ve ödenen miktarların kendilerinden geri istendiği aynı gün temyizen incelemesi yapılan (16) adet dosyadan tespit edilebilmektedir. Davacı idare vekili dava dilekçesinde bu mahiyette (60) kadar olayın mevcut olduğunu bildirmektedir. Bu durum, kanunda öngörülen bir hakkın kötüye kullanıldığını gösterir. Kanuna karşı hile durumunu da oluşturur. Bir hakkın suistimalini ise, kanun korumaz. İşveren hataen ödediği miktarı geri isteyebilir. Olayda B.K.nun 62. maddesine göre geri isteme hakkı gerçekleşmiştir.”[31] Şeklinde karar vererek bu hakkın kötüye kullanılmasını engellemiştir.

Yargıtay’a göre kadın işçinin kıdem tazminatı alarak ayrılmasından hemen sonra yeni bir yerde işe girmesi halinde hakkın kötüye kullanılmasından söz edilemez. “Bununla birlikte Anayasal temeli olan çalışma hak ve hürriyetinin ortadan kaldırılması düşünülemez. Kadın işçinin evlilik nedenine bağlı feshinin ardından kısa bir süre sonra yeniden çalışmasının gerekleri ortaya çıkmış olabilir. Hatta kadın işçi evlilik nedenine dayalı feshin ardından ara vermeksizin başka bir işyerinde çalışmaya başlayabilir ve bu durum evliliğin kadına yüklediği görevlerin yerine getirilmesi noktasında daha olumlu sonuçlar doğurabilir.”[32]

Emeklilik Veya Toptan Ödeme Almak Amacıyla Fesih; işçi Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık aylığı, emeklilik aylığı, malullük aylığı veya toptan ödeme almak amacıyla sözleşmeyi feshetmesi halinde kıdem tazminatı alabilir. Burada kıdem tazminatı hakkının doğabilmesi için iş akdinin bu sebeple feshi şartıyla birlikte işçinin aylık veya toptan ödemeye hak kazandığını ve kendisine aylık bağlanması ya da toptan ödeme yapılması için SGK’ ya başvurduğunu belgelemesi gerekmektedir.

İşverenin kıdem tazminatı ödeme yükümlüğü –muacceliyet ve faiz başlangıç tarihi- Kuruma başvuru belgesinin kendisine verildiği tarihte başlar.

İK. m.14/1’in 5.bendine göre 506 Sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle işçilere kıdem tazminatı ödenir.

İşçinin ayrıldıktan sonra başka işyerinde çalışması hakkın kötüye kullanılması oluşturup oluşturmayacağı konusunda Yargıtay, “Somut olayda davacı davalı tarafa ait işyerinde çalışırken SGK'dan aldığı emeklilik için gerekli sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısını doldurduğuna dair yazıyı ekleyerek 30.04.2012 tarihinde noterden gönderdiği ihtarname ile emeklilik sebebi ile iş sözleşmesini 01.05.2012 tarihi itibari ile feshettiğini bildirmiştir. Davacının 12.05.2012 tarihinde başka bir yerde çalışmaya başladığı da yine dosya kapsamı ile sabittir. Davacının işyerinden ayrıldıktan sonra başka bir yerde çalışması hakkın kötüniyetli kullanılması olarak değerlendirilemez. Davacı kanunun kendisine verdiği emeklilik hakkını kullanmıştır. Kanunda tanınan bu hakkın amacı, işyerinde çalışarak yıpranmış olan ve bu arada sigortalılık yılı ile prim ödeme süresine ait yükümlülükleri tamamlamış olan işçinin, emeklilik için bir yaşı beklemesine gerek olmadan iş sözleşmesini aktif sonlandırabilmesine imkan tanımaktır. Bu itibarla dosya içinde bulunan hesap raporu değerlendirmeye tabi tutularak davacının kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile reddi hatalı olmuştur.”[33]

İş akdinin muvazzaf askerlik, emeklilik ya da evlenme nedeniyle feshi İK. m.24 dışında özel bir fesih türü olup, bildirim süresine gerek olmadan işçi belirli ya da belirsiz süreli iş akdini derhal feshedebilir ve kıdem tazminatı alabilir. Yargıtay’da aynı görüştedir.[34] Ancak Sarper Hoca’ya göre bu nedenler bir haklı fesih nedeni değildir. Bundan dolayı işverenin öncesinde bu durumdan haberdar edilmesi yani işçinin bildirim sürelerine uyarak sözleşmeyi feshetmesi gerekir. aksi halde kıdem tazminatı alabilir, ama ihbar tazminatı ödemek zorundadır.[35] 

iii-İşçinin Ölümü

İK. 14. maddenin 1. ve 14. fıkralarına göre işyerinde bir yıldan fazla kıdemi olan işçinin iş akdi işçinin ölümü sebebiyle sona ermişse kıdem tazminatı işçinin kanuni mirasçılarına ödenir. Burada ölüm sebebi belirtilmediği için ölüm işçinin kusurundan kaynaklanmış olsa dahi kıdem tazminatı ödenmelidir. Ancak Yargıtay kanunun bu hükmüne aykırı şekilde ölüm nedeni işveren açısından aynı zamanda haklı fesih nedeni ise kıdem tazminatının doğmayacağını kararlaştırmıştır.[36]

6098 sayılı TBK m.440’da işçinin ölümü halinde ölüm tazminatı düzenlenmiştir. Bu maddeye göre işveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak bir aylık; hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam etmişse, iki aylık temel (çıplak) ücreti tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür. Ölüm tazminatı her şeyden önce kıdem tazminatı talep edemeyecek olan TBK’ ya tabi işçiler, İK’ ya tabi olup da kıdemi bir yıldan az işçiler talep edebilir. Öğretideki hakim görüşe göre ölüm tazminatı ve kıdem tazminatının niteliği farklı olduğu için işinin ölümü halinde şartları varsa kıdem tazminatı ve ölüm tazminatı birlikte verilebilir. 

b-Kıdem Tazminatının Hesaplanması

İK. m.14/1’e göre iş akdi kıdem tazminatına hak kazandıran bir nedenle son bulan işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devam süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler içinde aynı oran üzerinden ödeme yapılır. Öncelikle işçinin bir günlük ücreti belirlenecek bu ücret önce otuzla daha sonra da işçinin kıdem yılı ile çarpılacak ve bir yıldan artan süreler içinde orantılı şekilde hesaplama yapılacaktır. Otuz günlük süre nispi emredici bir hüküm olup sözleşmelerle artırılabilir.

Kıdem tazminatı işçinin son (İK. m.14/9), brüt ve geniş ücreti üzerinden hesaplanır. Günlük ücretin sabit olmadığı durumlarda son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur. Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret, işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.

O halde kıdem tazminatı işçinin fiilen eline geçen ücreti üzerinden değil; sigorta primi, sendika aidatı ve vergiler gibi kesintiler yapılmadan önceki ücret miktarı esas alınır. Ayrıca temel ücrete ek olarak ücret ekleri, sosyal yardımlar gibi ödemeler de göz önünde bulundurulur. Bunlar yasayla veya sözleşmeyle sağlanmış olan para veya parayla ölçülebilen ikramiyeler, çocuk eğitim yardımları, yemek, yol, giyim, yakacak vs. gibi tüm devamlı nitelikteki yardımlar tazminatın hesabında dikkate alınır. Doğum, evlenme zamanlarında yapılan yardımlar, jübile ikramiyesi gibi yardımlar devamlı nitelikte olmadıkları için kıdemin hesabında dikkate alınmazlar. Arızi nitelikte olan yardımların esas alınmayacağı 15.5.1957 gün ve 13/10 sayılı İBK ile karara bağlanmıştır. Bugün bu karar hala geçerliliğini korumaktadır. “İşçiye sağlanan diğer bazı menfaatler daimilik arz etmemeleri ya da sosyal yardım vasfı taşımamaları gibi nedenlerle kıdem tazminatı hesabında nazara alınmazlar. Örneğin fazla mesai, mamul yardımı, tahsil yardımı, işyerinde giyilmek ve kullanılmak üzere verilen iş eşyaları, primler, ücretli ,izin parası, çalışılan hafta tatili ücreti, yolluk, otel ve ev gideri olarak ödenen paralar, gezici görev ödencesi, belirli sürelerde verilen özendirme ikramiyesi (teşvik ikramiyesi), avans ödemesi gibi.”[37]

Bu kararda da görüldüğü gibi çalışılarak kazanılan hafta ve genel tatil ücreti arızi olduğundan, çalışılmadan kazanılan hafta veya genel tatil ücreti ise yardım niteliğinde olmayıp ücrete dahil olduğu için kıdemin hesabında ayrıca dikkate alınmaz.

Yine hesaplamada dikkate alınacak bu ek ücret ya da sosyal yardımların iş akdinin sona erdiği tarihte işçinin hak kazandığı ödemeler olması gerekir. Aynı şekilde ücrete eklenmiş olarak ödenen ikramiye tazminatın hesabında dikkate alınmaz. Yargıtay "Kıdem tazminatına esas alınacak olan ücretin tespitinde 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32. maddesinde sözü edilen asıl ücrete ek olarak işçiye sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler göz önünde tutulur. Buna göre ikramiye, devamlılık arz eden prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı kira, aydınlatma, servis yardımı, yemek yardımı, ciro primi, günlük temsilci ücreti ve benzeri ödemeler kıdem tazminatı hesabında dikkate alınır.Somut olayda; Dairemiz incelemesinden geçen 19.11.2013 tarih 2013/29530 esas - 2013/25239 karar sayılı emsal bozma ilamında belirtildiği üzere iş yerinde ikramiye uygulamasının 2001 yılı sonrasında kaldırılmadığı, yılda 4 maaş tutarında ödenen toplam ikramiye miktarının 12'ye bölünmek sureti ile aylık ücrete dahil edildiği anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan ek bilirkişi raporunda ise kıdem tazminatına esas giydirilmiş brüt ücretin ikramiye miktarı dahil edilerek belirlenmesi isabetli olmamıştır.”[38]

            Tavan Uygulaması: İK. m.14/13 sözleşmelerle artırılan kıdem tazminatı için bir tavan sınır uygulaması koymuştur. Buna göre, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez.

            Faiz: İK. m.14/11’e göre, kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hakim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. Zamanında ödenmeyen kıdem tazminatı için faiz başlangıç tarihi dava tarihi değil, fesih tarihidir. Bu hüküm sadece kıdem tazminatı için geçerli olup, ihbar tazminatı için uygulanmaz.

            Yargıç faiz hesaplamasını, tüm kıdem süresi için iş akdinin sona erdiği andaki en yüksek mevduat faizi üzerinden yapmayacak, geçmiş her kıdem yılı için ayrı ayrı ait olduğu yıla ilişkin mevduat faizi üzerinden yapacaktır.

            Yargıtay, “Davanın kıdem tazminatı alacağına ilişkin olarak kabulü ile brüt 6052,03 TL nin iş akdinin feshi tarihi olan 12/04/2010 tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” şeklindeki yerel mahkeme kararını onamıştır.[39]

            Zamanaşımı: Kıdem tazminatı bir ücret alacağı olmadığı için on yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Fasılalı çalışmalarda Yargıtay önceki çalışmanın zamanaşımına uğramayacağını, zamanaşımı süresinin iş akdinin son kez sona erdiği tarihten itibaren başlayacağını kararlaştırmıştır. Yargıtay, “Zamanaşımı def'inin ileri sürülmesi halinde önceki çalışma sonrasında ara verilen dönem on yılı aşmışsa, önceki hizmet bakımından kıdem tazminatı hesaplanması mümkün olmaz.”[40]

            Kıdem Tazminatı Fonu: 4857 sayılı İK. geçici 6. maddesine göre kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İK. 14. maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır. 

III-İhbar Tazminatı

            İhbar tazminatı kanunda tanımlanmamıştır. İK. m.17 de yer alan bildirim sürelerine aykırı olarak iş akdini usulsüz fesheden taraf karşı tarafa ihbar tazminatı ödemek zorundadır.

Yargıtay’a göre ihbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesini haklı bir neden olmaksızın ve usulüne uygun ihbar öneli tanımadan fesheden tarafın karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminattır. İş sözleşmesini kendisi fesheden taraf ihbar tazminatı isteyemez.[41]Bu tanıma göre,

*İhbar tazminatı sadece belirsiz süreli ve sürekli iş akitlerinde söz konusu olur.

            *İş akdini haklı nedenle dahi olsa kendisi fesheden işçi ya da işveren karşı taraftan ihbar tazminatı talep edemez. Şartları varsa maddi-manevi tazminat ve kıdem tazminatı talep edebilir. Bu durumda karşı tarafa ihbar tazminatı ödemesi de gerekmez. Yargıtay, “Eşit işlem borcuna aykırılık veya ödenmeyen ücretin varlığının tespiti halinde ise işçinin haklı nedenle feshi olarak nitelendirme yapılarak kıdem tazminatı talebinin kabulüne, fakat haklı nedenle de olsa iş sözleşmesini kendisi fesheden işçi ihbar tazminatına hak kazanamayacağından ihbar tazminatı talebinin ise reddine karar verilmelidir.”[42]

            *İş akdini haksız olarak bildirimsiz fesheden taraf talep halinde karşı tarafa ihbar tazminatı ödeyecektir.

İK. m.17/4 “Bildirim sürelerine uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.” diyerek bu tazminatı götürü bir tazminat olarak belirlemiştir. Yani fesih dolayısıyla karşı tarafın zararı daha az olsa ya da hiç olmasa dahi bu tazminat talep edilebilir. Kesin ve götürü olarak belirlendiği içinde zararın ispat edilmesi gerekmez. Ancak usulsüz fesih nedeni ile zarar ihbar tazminatını aşıyorsa, aşan kısım için zararın ispatı gerekir.

Yasadan doğan götürü bir tazminat olduğu için TBK. m.125 gereği on yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Faiz bakımından kıdem tazminatında olduğu gibi ayrıca bir düzenleme bulunmadığı için dava tarihinden önce temerrüde düşürülmüşse bu tarihten, temerrüde düşürülmemiş ise dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanır. 

İhbar Tazminatının Miktarı

İhbar tazminatı, işçinin işyerindeki kıdem süresi esas alınarak İK. m.17 de yer alan bildirim sürelerine göre hesaplanır. Bildirim Süreleri: İş sözleşmeleri;

a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,

b) İşi altı aydan bir buçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,

c) İşi bir buçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,

d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra, feshedilmiş sayılır.

İhbar tazminatı için işçinin fesih anındaki (son), brüt ve giydirilmiş ücreti esas alınır. Yani kıdem tazminatında olduğu gibi devamlı nitelikteki ücret ekleri ve sosyal yardımlar da dikkate alınır.

İK. m.17/3’e göre bildirim süreleri asgari nitelikte olup sözleşmelerle artırılabilir. Bu hükme göre usulsüz fesihte ihbar tazminatı da sözleşmelerle artırılan süreler üzerinden hesaplanır. Ancak bu halde işçi işverenden daha kötü duruma düşmemeli, eşit ya da daha az ihbar tazminatı ödemelidir. Yargıtay bu durumda bir ayrım yapmıştır. Buna göre işvereni sözleşmelerle artırılan süreler üzerinden, işçiyi ise yasal bildirim süreleri üzerinden ihbar tazminatı ödeyecektir.

Yargıtay ihbar süreleri artırılmadan sözleşmelerle sadece ihbar tazminatının miktarının artırılamayacağına karar vermiştir.

Sözleşme özgürlüğü çerçevesinde taraflar bildirim sürelerini dilediği kadar uzatabilir. Ancak bu hakkı taraflar dürüstlük kuralına uygun kullanmalı işverenin fesih hakkından feragat niteliği taşıyacak kadar uzun süreler belirlememelidirler. Yargıtay’a göre bu durumda üst sınırı hakim belirlemeli, üst sınır en çok ihbar ve kötüniyet tazminatlarının toplamı kadar olabilir. Yargıtay, “Yukarda yapılan açıklamalara göre, ihbar önellerinin arttırılmasını öngören 4857 sayılı iş Kanununun 17. maddesinde bir üst sınır belirlenmemiş olması, kanunda bu yönde bir boşluk bulunduğu şeklinde değerlendirilmelidir. Kanunlarımızda boşluk bulunan hallerde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 1. maddesine göre hakim, örf ve adete bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl kural koyacak ise ona göre bir karar vermek durumundadır. Aynı maddenin son fıkrasında, hakimin yasalarda boşluk bulunan hallerde uygulanması gereken kuralı belirlemekte, bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından da yararlanılması gerektiği de açıklanmıştır. Bu durumda, toplu iş sözleşmesi ile belirlenen ihbar önellerinin üst sınırını, hakim tayin etmek durumundadır.”[43] Ancak bu karar çok doğru değildir. Zira taraflar bu artışı toplu iş sözleşmesiyle de belirleyebilir ki toplu iş sözleşmelerinde emredici kurallar koyma ve değiştirme yetkisi sadece taraflara aittir. Kanunkoyucunun dahi müdahale edemeyeceği bu konuda hakimin müdahale edebileceğini öngörmek hatalı olmuştur. Burada hakime düşen görev fahiş bildirim süresini indirmek değil, toplu iş sözleşmesinin kanununa aykırı hükmünü geçersiz saymak ve yerine yasal bildirim sürelerini uygulamaktır.

            İş akdinin geçersiz feshi sonucu işçi açmış olduğu işe iade davasını kazanmış ve işverene başvurmuş. Bu başvuru işverence reddedilmişse işveren tarafından yapılmış tek bir fesih olduğu için bir kez ihbar tazminatına hükmedilmelidir. İşverenin işe iadeyi reddetmesi bir fesih beyanı olmayıp kanunun kendisine tanımış olduğu seçimlik bir hakkı kullanmaktan ibarettir. Ancak Yargıtay’ın aksi yönde kararlar verip iki kez ihbar tazminatı ödenmesi gerektiğine karar verdiği olmuştur.

            Deneme süresi içinde yapılan fesihlerde ihbar tazminatı hakkı doğmaz.

            İşyerinin devri halinde devirden sonra yapılan fesihlerde ihbar tazminatından sadece devralan işveren sorumludur.

            İhbar süreleri ile yeni iş arama izni ya da yıllık ücretli izin süreleri iç içe geçirilemez. İhbar öneli içinde işçiye yeni iş araması için izin verilmemesi durumu ihbar tazminatı ödemeyi gerektirmez. Bu durumda İK. m.27 uyarınca zamlı ücret ödenir. Yargıtay, “Dava dilekçesinde açıklandığı gibi, davalı işveren davacının iş sözleşmesinin 20.03.2006 tarihinde sona ereceğini, 20.01.2006 tarihinde bildirilmiş olup, davacının kıdemine göre sekiz haftalık ihbar süresine tabi olduğu, işverenin bildirim süresine uyduğu, davacının bildirim süresi içinde yeni iş arama izninin kullandırılmamış olmasının tanınan ihbar önelini etkisiz kılmayacağı, önel içinde iş arama izninin verilmemesinin kanunda ayrıca yaptırıma bağlandığı dikkate alındığında, davacının ihbar tazminatı taleplerinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.”[44]

IV-Kötüniyet Tazminatı

            Belirsiz süreli iş sözleşmesi işveren tarafından bildirimli olarak feshedilen ve iş güvencesi kapsamı dışında olan işçinin, işverenin yaptığı bu feshin MK. m.2 dürüstlük kuralına aykırı olduğunu öne sürerek istediği zarar koşuluna bağlı olmayan götürü bir tazminattır. İşverenin bildirimli fakat, kötüniyetli olarak yaptığı feshin işçi lehiine yaptırımıdır.[45] İşverenin yaptığı fesih hem usulsüz hem kötüniyetli ise işçi hem ihbar hem kötüniyet tazminatı talep edebilir.

            İş güvencesi kapsamı dışında kalan işçilerin iş akitleri fesih hakkı kötüye kullanılmak suretiyle sona erdirilmişse İK. m.17/6 uyarınca bildirim sürelerine ait ücretin üç katı tutarında işveren kötüniyet tazminatı ödeyecektir. Bu sadece işverene uygulanan bir yaptırımdır. İşçi fesih hakkını kötüye kullanmak suretiyle sözleşmeyi sona erdirirse işveren genel hükümler çerçevesinde MK. m.2 gereği maddi manevi tazminat talep edebilir. Yargıtay, "Belirsiz süreli iş sözleşmesinin taraflarca ihbar öneli tanınmak suretiyle ya da ihbar tazminatı ödenerek her zaman feshi mümkün ise de, bu hakkın da her hak gibi Medeni Kanunun 2. maddesi uyarınca dürüstlük ve objektif iyiniyet kurallarına uygun biçimde kullanılması gerekir. Aksi taktirde, fesih hakkı kötüye kullanılmış olduğundan söz edilir. Fesih hakkını kötüye kullanan işverenin 17. madde uyarınca bildirim sürelerine ait ücretin 3 katı tutarında tazminat ödemek zorundadır. Bahsi geçen tazminata uygulamada kötü niyet tazminatı denilmektedir. (...)Maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, işçinin işvereni şikayet etmesi, dava açması veya şahitlikte bulunması nedenine bağlı fesihlerin kötüniyete dayanmaktadır. Tazminatın hesabı da 4857 Sayılı İş Kanunu ile açıklığa kavuşturulmuştur. Kötüniyet tazminatı ihbar önellerine ait ücretin üç katı tutarı olarak belirlenmiş ve ayrıca ihbar tazminatının ödenmesinin gerektiği kurala bağlanmıştır. 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 17. maddesinin son fıkrasındaki düzenleme kötüniyet tazminatını da kapsamakta olup, bu tazminatın hesabında da işçiye ücreti dışında sağlanmış para veya para ile ölçülebilir menfaatler dikkate alınmalıdır."[46]

            İş güvencesi kapsamındaki işçilerin iş akitleri kötüniyetle feshedilmişse işçi, feshin geçersizliği ve işe iade davası açabileceği için kötüniyet tazminatı isteminde bulunamaz. Yargıtay, "Somut olayda dosya kapsamına göre davalı işyerinde 30 işçiden fazla çalışan olduğu, davacı işçinin kıdemi ve yaptığı iş dikkate alındığında 4857 Sayılı İş Kanunun 17 vd maddeleri uyarınca işe iade davası açma imkanı bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının kötü niyet tazminatı isteminin reddi gerekir."[47]

            İhbar tazminatı gibi kötüniyet tazminatı da zarardan bağımsız götürü bir tazminattır. Yargıtay toplu iş sözleşmeleri ile bildirim süreleri artırılmış olsa bile kötüniyet tazminatının yasal bildirim süreleri üzerinden hesaplanacağına hükmetmiştir.[48]

            Kötüniyet tazminatı talebinde, işçi sözleşmenin kötüniyetle feshedildiğini ispat yükü altındadır.

            Ücrete bağlı bir alacak olmadığı için on yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Faiz bakımından işveren dava tarihinden önce temerrüde düşürülmemişse dava tarihinden, daha önce temerrüde düşürümüşse bu tarihten itibaren yasal faiz uygulanır. Son olarak İK. tabi işçiler için kötüniyet tazminatının hesabında işçinin giydirilmiş brüt ücreti esas alınır.

            V-Ayrımcılık Tazminatı

            Evrensel bir hukuk ilkesi olan eşitlik ilkesi İş Hukukunda da önem arz etmektedir. 4857 sayılı İK. m.5 ile kanunkoyucu işverene işyerinde işçiler arasında farklı davranmama yükümlülüğü getirmiştir. Buradaki amaç hiçbir farklılık gözetilmeksizin işçilerin aynı konuma getirilmesi değil, aynı konumda olan işçilerin farklı muameleye tabi tutulmasını önlemektir.

            İK. m.5 iş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz. İşveren esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmı süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz. İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz. Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.

            İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun m.31 hükümleri saklıdır.

            20.md. hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durum ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihtimalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olur.

            Zarar koşuluna bağlı olmayan ayrımcılık tazminatı, işçinin dört aya kadar çıplak brüt ücreti üzerinden ödenir. Olayın özelliğine ve işveren tarafından yapılan ayrımın ağırlığına işçinin konumuna ve kıdemine göre tazminat miktarı takdir edilmelidir. Dört aylık tutar, nispi emredici nitelikte olup, işçi lehine sözleşmelerle artırılabilir. İşverenin yaptığı fesih ayrım yasağına dayanıyor ya da eşit davranma borcuna aykırılık oluşturuyorsa bu durumda iş güvencesi kapsamındaki işçiler yönünden geçersiz fesih iş güvencesi kapsamı dışındaki işçiler yönünden ise kötüniyetli fesih söz konusu olur. Bu gibi hallerde ayrımcılık tazminatı diğer tazminatlarla çakışacaktır. Çözüm yolu;

            *İK.m.5/6 son cümleye göre ayrımcılık tazminatlı ile sendikal tazminatın çakışması halinde sendikal tazminatın ödenip ayrımcılık tazminatın ödenmeyeceğini hükme bağlamıştır.

               *Kanunda ayrıca bir düzenleme olmadığı için İK.m.5/6’ nın mefhumu muhalifinden ayrımcılık tazminat ve kötüniyet tazminatının birlikte istenebileceği sonucuna gidilir. Ancak doktrinde aksi yönde görüşlerde vardır.

            *Öğretideki hakim görüşe göre iş güvencesi tazminatı ile ayrımcılık tazminatının çakışması halinde her iki tazminat birlikte istenebilir. Ancak Yargıtay, “Hamilelik nedeniyle yapılan fesih işlemi, işe iade davasında İş Kanunu'nun 18/3-d maddesi uyarınca geçersiz sayılıp, işçinin işe iadesi ile işe başlatılmaması halinde 21. madde uyarınca iş güvencesi tazminatına hükmedilmiştir. İşverenin yaptığı fesih işlemi, ayrıca ayrımcılık yasağını ihlal etse bile, yine de sonuç değişmeyecek ve feshin geçersizliği ile işçinin işe iadesine karar verilecektir. Yasanın 21. maddesindeki özel düzenleme nedeniyle işe iade davasına bakan mahkeme, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iade ile işe başlatmama tazminatına hükmedecek, işe başlatmama tazminatı yanında ayrıca ayrımcılık tazminatına hükmedemeyecektir. Üstelik 21. maddedeki tazminat en az dört aya kadarki ücret tutarında, 5. maddedeki tazminat ise en çok 4 aya kadarki ücret tutarında olup 21. madde işçi lehinedir. Aksinin kabulü halinde, ayrımcılık yasağının gündeme geldiği her işe iade davasında, davayı kabul eden mahkeme, hem iş güvencesi tazminatına hem de ayrımcılık tazminatına hükmetmek zorunda kalacaktır. İşçinin işe başlatılma başvurusunun işverence reddedilmesi, Dairemizin 14.10.2008 tarih, 2008/29383 Esas, 2008/27243 Karar sayılı kararında ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 23.12.2009 tarih, 2009/9-526 Esas, 2009/ 583 Karar sayılı kararında ve Dairemizin yerleşik kararlarında belirtildiği gibi yeni bir fesih sayılmaktadır. Dolayısıyla burada, ayrımcılık söz konusu olmayıp kanundan doğan sonuç gerçekleşmektedir. Müeyyidesi ise Yasanın 21. maddesinde iş güvencesi tazminatı şeklinde düzenlenmiştir. Bu nedenle burada, ayrıca 5. maddedeki ayrım yasaklarının tartışılması da mümkün değildir. Somut olayda, davalı işveren, işe iade davasını kazanan davacıyı işe başlatmamış ve iş güvencesi tazminatını ödediğinden uygulama yeri olmayan ayrımcılık tazminatının reddi yerine hüküm altına alınması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”[49]

            Ayrımcılık tazminatı için de kanunda ayrıca bir düzenleme olmadığı için on yıllık zamanaşımı ve yasal faiz uygulaması geçerlidir.

            Deneme süresi içinde işçi bir ayrımcılığa uğrarsa ayrımcılık tazminatı talep edebilir.

             VI-Haksız Fesih Tazminatı

6098 sayılı TBK m.438’e işçilerin iş akitleri haklı neden olmaksızın feshedilirse işveren iş akdi belirli süreli ise kalan süre tutarında ücreti, belirsiz süreli ise bildirim süreleri tutarında ücreti miktarında bir haksız fesih tazminatı öder. Ancak bu tazminat miktarı işçinin altı aylık ücretini geçemez.

            Aksine sözleşme hükmü yoksa tazminatın belirlenmesinde çıplak, brüt ücret ve faiz de yasal faiz esas alınır. Ancak belirli süreli sözleşmelerde cezai şart belirlenmişse bu tazminatın yerini cezai şart alır.

            Tazminatın miktarını, hakim işçinin kıdemine, işyerindeki konumuna, hukuka aykırılığın derecesine vs. göre belirler.

            Bu madde İş Kanuna tabi işçilere de uygulanacaktır. Bu durumda işverenin feshi hem haksız hem kötüniyetli ise sözleşme belirli süreliyse kötüniyet tazminatı belirli süreli sözleşmelerde talep edilemeyeceği için sadece haksız fesih tazminatı talep edilir. Belirsiz süreli sözleşmelerde ise her ikisinden biri talep edilebilir. Ancak her ikisine de hükmedilmez. Çünkü aynı eylemden dolayı birden fazla yaptırım uygulanmaz. Burada tercih işçiye kalacaktır. İşçi iş güvencesi hükümlerine tabi ise artık haksız fesih ya da kötüniyet tazminatı gündemden kalkacak iş güvencesi tazminatı gündeme gelecektir.

VII-İş Güvencesi Hükümlerinden Doğan İşçilik Alacakları

İK. m.18’e göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçi iş güvencesi kapsamındadır. Bu kapsamdaki işçiler İş Kanunda ayrıca güvence altına alınmıştır. Fesih şartları ve şekli zorlaştırılmıştır. Bu şartlara uygun olmayan fesihler için de daha ağır yaptırımlar düzenlenmiştir.

İş akdi geçersiz nedenle feshedilen iş güvencesi kapsamındaki işçinin açmış olduğu işe iade talebinin kabul edildiği davada ayrıca mahkeme işvereni, talep olmasa bile iş güvencesi tazminatına ve boşta geçen süreler için en çok dört aya kadar ücrete mahkûm eder. Ancak işçinin işe iade başvurusu, işverenin işçiyi geri çağırması samimi olmalıdır.

            Yargıtay, "4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinin 5. fıkrasına göre, işçi kesinleşen mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren 10 iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. Aksi halde işverence yapılan fesih geçeri bir feshin sonuçlarını doğurur. Aynı maddenin 1 fıkrasına göre de işveren işe iade için başvuran işçiyi 1 ay içinde işe başlatmak zorundadır. Aksi halde en az 4, en çok 8 aylık ücret tutarında belirlenen iş güvencesi tazminatı ile boşta geçen süreye ait en çok 4 aya kadar ücret ve diğer hakları ödenmelidir. İşçinin işe iade yönündeki başvurusu samimi olmalıdır. İşçinin gerçekte işe başlamak niyeti olmadığı halde, işe iade davasının sonuçlarından yararlanmak için yapmış olduğu başvuru geçerli bir işe iade başvurusu olarak değerlendirilemez. Başka bir anlatımla, işçinin süresi içinde işe iade yönünde başvurusunun ardından, işverenin daveti üzerine işe başlamamış olması halinde, işçinin gerçek amacının işe başlamak olmadığı kabul edilmelidir. Bu durumda işverence yapılan fesih, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21/5. maddesine göre geçerli bir feshin sonuçlarını doğurur. Bunun sonucu olarak da, işe iade davasında karara bağlanan işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların talebi mümkün olmaz. Ancak, geçerli sayılan feshe bağlı olarak işçiye ihbar ve koşulları oluşmuşsa kıdem tazminatı ödenmelidir.

         İşe iade yönündeki başvurunun 10 iş günü içinde işverene bildirmesi gerekmekle birlikte tebligatın postada gecikmesinden işçinin sorumlu olması düşünülemez. İşverenin de işçinin işe başlama isteğinin kabul edildiğini 1 ay içinde işçiye bildirmesi gerekmekle birlikte, tebligat sorunları sebebiyle bildirimin süresi içinde yapılamaması halinde bundan işveren sorumlu tutulamaz. İşverence yasal süre içinde gönderilmiş olsa da, işçinin bir aylık işe başlatma süresi aşıldıktan sonra eline geçen bildirim üzerine makul bir süre içinde işe başlaması gerekir. Burada makul süre işçinin işe daveti içeren bildirim anında işyerinin bulunduğu yerde ikamet etmesi durumunda en fazla 2 günlük süre olarak değerlendirilebilir. İşçinin işe iadeyi içeren tebligatı işyerinden farklı bir yerde alması halinde ise, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 56. maddesinin son fıkrasında izinler için öngörülen en çok 4 güne kadar yol süresi makul süre olarak değerlendirilebilir. Bu durumda işçinin en fazla 4 gün içinde işe başlaması beklenmelidir.

         İşverenin işe davete dair beyanının da ciddi olması gerekir. İşverenin işe başlatma niyeti olmadığı halde işe başlatmama tazminatı ödememek için yapmış olduğu çağrı, gerçek bir işe başlatma daveti olarak değerlendirilemez."[50] 

1-İş Güvencesi Tazminatı

İK. m.21/1 uyarınca mahkeme feshin geçersizliğine karar vermişse buna bağlı olarak işverenin işçiyi işe başlatmamasının yaptırımı olarak iş güvencesi tazminatına da hükmeder. Bu tazminat işçinin en az dört en çok sekiz aylık ücreti tutarında olmalıdır. İş akdi sendikal nedenle feshedilmişse bu tazminat işçinin en az bir yıllık ücreti tutarında olmalıdır.

Yukarıda hüküm İK. m.21/son uyarınca mutlak emredici nitelikte olup taraflar işçi lehine dahi aksine sözleşme yapamazlar.

İşçi dava dilekçesinde iş güvencesi tazminatı talep etmemiş olsa bile mahkeme bu tazminata resen hükmetmelidir. İçi dava dilekçesinde yasal sınırdan daha az bir miktar talep etmiş olsa bile mahkeme alt sınır olan dört aya hükmetmelidir. İşçi daha önce imzaladığı bir protokolle bu tazminattan feragat etmiş olsa bile mahkeme feshin geçersizliğine karar verdiğinde yine de bu tazminata da hükmetmelidir.

İş güvencesi tazminatı zarar koşulundan bağımsız götürü bir tazminattır. Yasadaki “özel hakem veya mahkeme, feshin geçersizliğine karar verdiğinde, ödenecek iş güvencesi tazminatı miktarını da belirler” hükmüne rağmen Yargıtay, işe iade davasına mahkemenin kararında sadece tazminat miktarının ay olarak belirlenmesi gerektiğini öngörmekte, rakamsal olarak saptanıp hükmedilmesini uygun görmemektedir. Bu nedenle işe iade edilmeyen işçinin, iş güvencesi tazminatı alabilmesi için eda davası açması ve tazminat miktarının belirlenip hüküm altına alınmasını istemesi gerekecektir.[51]

Yasada ayrıca bir hüküm olmayıp öğreti ve Yargıtay’ın görüşüne göre iş güvencesi tazminatı işçinin çıplak brüt ücreti üzerinden hesaplanır. Ancak hüküm kurulurken hesaplanan brüt tutar üzerinden hüküm kurulmalı ve kesintiler infaz sırasında dikkate alınmalıdır. Ancak davacı net tutar üzerinden hüküm kurulmasını isterse mahkeme talebi aşamaz.

Tazminatın miktarının neye göre belirleneceği konusunda yasada bir hüküm yoktur. Hakim görüşe göre işçinin kıdemi, fesih sebebi, işverenin davranışının ağırlığı, fesih şekli vs. gibi unsurlar dikkate alınır. Yargıtay bir kararında “Dairemiz yıllık ücretli izinle ilgili İş K.53’deki kıdem sürelerini dikkate alarak; 6 ay ile 5 yıl arası kıdemi olan işçi için 4 aylık, 5 yıl ile 15 yıl arasında kıdemi olan işçi için 5 aylık, 15 yıldan fazla kıdemi olan işçi için 6 aylık ücreti tutarında işe başlatmama tazminatı belirlenmesini öngörmekte, fesih sebebine göre bu miktarlarda azami sınır 8 aya kadar çıkmaktadır.”[52]

İş güvencesi tazminatı işverenin işçinin işe iade talebini reddettiği tarihte muaccel olur. Dolaysıyla işe başlatılmama tarihinden itibaren yasal faiz uygulanır. Ancak işçinin işe iade talebinde ayrıca işe başlatmama halinde iş güvencesi tazminatı talep ettiğini belirterek işvereni temerrüde düşürmelidir. Yargıtay, "İşe başlatmama tazminatının da fesih tarihindeki ücrete göre hesaplanması gerekir. İşçinin işe başlatılmadığı tarih, işe başlatmama tazminatının muaccel olduğu andır. Bahsi geçen tazminat yönünden faize hak kazanmak için kural olarak işverenin temerrüde düşürülmesi gerekir. Ancak işçinin işe iade başvurusunda işe alınmadığı taktirde işe başlatmama tazminatının ödenmesini talep etmiş olması durumunda işverenin ayrıca temerrüde düşürülmesi gerekmez ve bahsi geçen tazminat muaccel olduğu anda işverence ödenmelidir.[53]

İşe başlatmama tazminatı da on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

2-Boşta Geçen Süre Ücreti

İş kanunu 21/3 maddesine göre, mahkeme, feshin geçersizliği ile işçinin işine iadesine karar verirse, işçi ister işine başlasın ister başlamasın, çalıştırılmadığı dönemde boşta geçen sürenin karşılığı olarak, en çok 4 aylık ücreti ve buna bağlı olarak diğer haklarını isteyebilir. Oysa işe başlatmama tazminatının istenilebilmesi için, yenide işe başlama talebinin işveren tarafından reddedilmesi gerekmektedir.[54]

Burada da mahkeme işe iade davasında sadece boşta geçen süre ücretini ay olarak belirleyecek rakam, miktar olarak belirlemeyecektir. Dört aylık süre iş mahkemelerinde geçen yasal yargılama süresi dikkate alınarak belirlenmiştir. İşçinin dava açma süresi bir ay, mahkemece karara bağlama iki ay, Yargıtay süresi bir ay toplamda yoksun kalacağı dört aylık ücret ve diğer hakları olacağı düşünülmüştür. Ancak uygulamada hiçbir dava dört ayda sonuçlanmamaktadır. Dava ne kadar uzun sürerse sürsün işçinin en fazla dört aylık boşta kalma ücreti karşılanmaktadır. İşçinin mağdur olmaması için yasal düzenlemeye gidilerek tüm dava boyunca boşta kalınan süre ücreti ödenmelidir.

İş güvencesi tazminatı gibi boşta kalınan süre ücreti de İK. m.21/son gereği mutlak emredicidir. Ve işçi lehine dahi olsa sözleşmelerle değiştirilemez. Ayrıca mahkeme talep olmasa dahi bu ücrete hükmedecektir.

Boşta geçen süre ücreti işçi çalıştırılsaydı ödenecek ücret olduğu için giydirilmiş brüt ücret üzerinden hesaplanmalıdır. Bu alacak kalemi ücret niteliğinde olduğu için SGK primi ve gelir vergisi kesilmelidir. Yargıtay, "Boşta geçen süreye ait 4 aya kadar ücret ve diğer haklar için ise feshi izleyen dönem ücretlerine göre hesaplama yapılmalıdır. Bahsi geçen alacak işçinin işe iade için başvurduğu anda muaccel olur. Boşta geçen sürenin en çok 4 aylık kısmı içinde gerçekleşen diğer haklar kavramına, ikramiye, gıda yardımı, yol yardımı, yakacak yardımı ve servis gibi parasal haklar dahil edilmelidir. Söz konusu hesaplamaların işçinin belirtilen dönemde işyerinde çalışıyormuş gibi yapılması ve para ile ölçülebilen tüm değerlerin dikkate alınması gerekir. Bununla birlikte işçinin ancak çalışması ile ortaya çıkabilecek olan fazla çalışma ücreti, hafta tatili ile bayram ve genel tatil günlerinde çalışma karşılığı ücret ile satışa bağlı pirim gibi ödemelerin, en çok 4 ay kadar boşta geçen süre içinde ödenmesi gereken diğer haklar kavramında değerlendirilmesi mümkün olmaz."[55]

Bu alacak kalemi iş kanunu anlamında bir ücret alacağı olduğu için 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Hesaplanan brüt tutar üzerinden temerrüt tarihinden itibaren bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi oranında faize hükmedilir.

Son olarak İK. m.21/4’e göre işveren iş akdini ihbar ve kıdem tazminatı ödeyerek feshetmiş ve işçi işe iade davasını kazanarak işverence işe yeniden başvuru kabul edilmişse daha önce ödenen ihbar ve kıdem tazminatı boşta geçen süre ücretine mahsup edilir. Ancak işveren işçinin işe iade talebini reddeder ve işçiyi işe başlatmazsa mahsup gündeme gelmez.

 



[1] Durmuş Özcan, İş Hukukunda İşçi Alacakları, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, S.1

[2] Hamdi Mollamahmutoğlu, Muhittin Astarlı, İş Hukuku, Turhan Kitabevi, 5. Baskı, S.10

[3] 9.HD. 15.09.2011 T. 19802/32042 E.,K. (Aynı yönde 22.HD 02.06.2015 T. 2014/9039 E., 2015/19236 K.)

[4] Bundan sonra 1475 sayılı İş Kanunu m.14/1, İK. m.14 olarak yer alacaktır.

[5] Sarper Süzek, Fesih, S.149-150.

[6] 9.HD. 25.06.2012 T. 2011/46873 E. 2012/24085 K.

[7] 9.HD. 25.06.2012 T. 2011/46873 E. 2012/24085 K.

[8] HGK. 12.03.2003 T. 2003/21-143 E. 2003/159 K.

[9] 22.HD 09.02.2015 T. 2013/32792 E., 2015/4113 K.

[10] 9.HD. 14.06.2004 T. 2004/2487 E. 2004/14871 K.  (Aynı yönde 22.HD 09.02.2015 T. 2013/32792 E., 2015/4113 K.)

[11] 9.HD. 27.04.1981 T. 1981/3224 E. 1981/5604 K.

[12] 9.HD. 02.02.1990 T. 1989/9999 E. 1990/930 K.

[13] 22.HD 09.02.2015 T. 2013/32792 E., 2015/4113 K.

[14] HGK. 03.12.2014 T. 2013/22-1320 E. 2014/993 K.

[15] HGK. 03.12.2014 T. 2013/22-1320 E. 2014/993 K.

[16] 9.HD. 27.03.2006 T. 2005/29328 E. 2006/7379 K.

[17] HGK 09.06.2004 T. 2004/9-339 E. 2004/357 K.

[18] Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, 9. Baskı, S.749.

[19] 9.HD. 21.01.2010 T. 2008/14616 E. 2010/795 K.

[20] 9.HD. 02.05.2011 T. 2009/12385 E. 2011/12782 K.

[21] 9.HD 18.02.2015 T. 2013/10378 E. 2015/7303 K.

[22] Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, 9. Baskı, S.750.

[23] HGK.  26.11.2014 T. 2013/22-1443 E. 2014/958 K.

[24] 9.HD. 20.09.2007 T. 2006/31026 E. 2007/27593 K.

[25] 7.HD 15.09.2014 T. 2014/9984 E. 2014/17162 K. (Aynı yönde 9.HD 08.04.2008 T. 2007/16026 E. 2008/7986 K.)

[26] 22.HD 19.02.2015 T. 2014/22292 E. 2015/5573 K.

[27] HGK. 10.02.2010 T. 2010/9-39 E. 2010/71 K.

[28] 23.HD 31.03.2015 T. 2014/946 E. 2015/12165 K.

[29] 7.HD 02.06.2014 T. 2014/3228 E. 2014/12036 K.

[30] Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, 8. Baskı, S.756.

[31] 9.HD. 18.09.1989 T. 1989/6776 E. 1989/6979 K.

[32] 9.HD. 20.05.2014 T. 2012/10999 E. 2014/16076 K.

[33] 7.HD 23.09.2014 T. 2014/8622 E. 2014/17835 K.

[34] 9.HD. 12.11.1997 T. 1997/14623 E. 1997/18913 K. ve Durmuş Özcan, İşçilik Alacakları, Adalet , 2. Baskı s.63-67.

[35] Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, 8. Baskı, S.760-763.

[36] 9.HD. 21.03.1978 T. 1676/4008 E., K. (Aynı yönde HGK. 21.12.1979 T. 1978/9-1041 E. 1979/1634 K.)

[37] HGK 03.03.2004 T. 2004/9-86 E. 2004/124 K.

[38] 22.HD 12.03.2015 T. 2014/5483 E., 2015/9969 K.

[39] 22.HD 04.05.2015 T. 2014/5115 E. 2015/15924 K.

[40] 22.HD 09.02.2015 T. 2013/32792 E., 2015/4113 K.

[41] 9.HD. 10.10.2011 T. 37145/36924 E., K.

[42] 22. HD 30.09.2013 T. 2012/26611 E. 2013/20154 K.

[43] 9.HD 21.03.2006 T. 2006/109 E. 2006/7052 K.

[44] 9.HD 01.12.2009 T. 2008/11810 E. 2009/32502 K.

[45] Durmuş Özcan, İş Hukukunda İşçi Alacakları, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, S.97

[46] 9.HD 12.06.2008 T. 2007/21422 E., 2008/15336 K.

[47] 9.HD 12.06.2008 T. 2007/21422 E., 2008/15336 K.

[48] 9.HD 2003/22733 K.

[49] 9.HD 18.06.2012 T. 2010/13065 E. 2012/23353 K.

[50] 9.HD 14.10.2008 T. 2007/29383 E. 2008/27243 K.

[51]Durmuş Özcan, İş Hukukunda İşçi Alacakları, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, S.180. ve 9.HD 08.07.2004 T. 17868/17365 E., K.

[52] 9.HD 04.07.2012 T. 12067/26413 E., K.

[53] 9.HD 14.10.2008 T. 2007/29383 E. 2008/27243 K.

[54] Nuri Çelik, İş Hukuku Dersleri, Beta Yayınevi, 23. Baskı, S.248.

[55] 9.HD 14.10.2008 T. 2007/29383 E. 2008/27243 K.

KAYNAKÇA;

Ø Durmuş Özcan, İş Hukukunda İşçi Alacakları, Adalet Yayınevi, 2. Baskı

Ø Hamdi Mollamahmutoğlu, Muhittin Astarlı, İş Hukuku, Turhan Kitabevi, 5. Baskı

Ø Sarper Süzek, Fesih

Ø Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, 9. Baskı

Ø Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, 8. Baskı

Ø Nuri Çelik, İş Hukuku Dersleri, Beta Yayınevi, 23. Baskı

Ø  Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı

        

BENZER DİĞER HABERLER